Çocuklara 23 Nisan Hediyesi! BS Yayıncılık'tan çocuklara kitap okumayı sevdirecek birbirinden güzel 24 adet hikaye kitabından oluşan set 25 TL yerine 12.90 TL!

İndirimli Fiyat: 12,90 TL
Değeri:
25 TL
İndirim:
% 48
Kazancınız:
12,10 TL
Bu fırsatı almak için gereken zaman dolmuştur. Benzer kampanyalara bakabilirsiniz.

Fırsat Bu Fırsat

Çocuklara 23 Nisan Hediyesi! En güzel hediye kitap... BS Yayıncılık'tan çocuklara kitap okumayı sevdirecek birbirinden güzel 24 adet hikaye kitabından oluşan set 25 TL yerine 12.90 TL! Bu fırsat 5 Mayıs 2012 tarihine kadar geçerlidir. 1 fırsat kodu 1 kitap seti içindir. Kişi başı dilediğiniz kadar fırsat kodu alabilir, kendiniz kullanabilir veya sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. Teslimat, sipariş tarihinizden itibaren ortalama 5 iş günüdür. Tüm Türkiye'ye kargo imkanı vardır. Kargo ücreti ortalama 4 TL'dir. Başka indirim ve kampanyalarla birleştirilmez. Ürünün yasal iade süreci 7 gündür.

Nasıl Kullanılır?

Fırsatı satın almak için sitemize üye olun! Fırsat Kulübü'ne üye iseniz Hesabınıza giriş yapın! Email adresinize aktivasyon linki ulaşmadıysa Junk/Bunk/Gereksiz Postalar klasörünüzü kontrol ediniz. Fırsatı satın alın fırsat kodlarınızı e-mail olarak gönderelim. Dilerseniz fırsat kodlarınızı ''Üye Girişi'' yaparak hesabınızın Fırsatlarım sayfasından yazdırın veya cep telefonunuza SMS olarak kendiniz gönderin. Fırsatınızı satın aldıktan sonra fırsat kodunuzla birlikte gerekli bilgilerinizi (isim-soyisim, açık adres, seçtiğiniz set) info@herturlukitap.com adresine göndererek siparişinizi verebilirsiniz. Merak ettiğiniz tüm konular için SSS bölümünü okuyabilirsiniz.

Fırsatı Sunan

Site:Fırsat Kulübü
Destek Hattı:(212) 243 75 09


Fırsat Detayları

Çocuklara 23 Nisan Hediyesi! En güzel hediye kitap... BS Yayıncılık'tan çocuklara kitap okumayı sevdirecek birbirinden güzel 24 adet hikaye kitabından oluşan set 25 TL yerine 12.90 TL! Fırsat 24'er adet kitapta oluşan 2 Farklı setten oluşmaktadır. Setlerdeki kitapları ve açıklamaları sayfanın devamında bulabilirsiniz. Satın alma işlemi sırasında istediğiniz seti seçebilirsiniz. Kitapların tamamı kuşe kağıta basılmıştır. Her bir kitap 16 sayfadan oluşmaktadır. Tüm sayfalar resimli olarak basılmıştır. Sayfalarda ki resimlerde anlatılan konu ile devam etmektedir. Atlamalar yoktur. SET-1 Arılar Kraliçesi Bir zamanlar iki kardeş prens macera aramaya çıkmışlar. Ama başlarına öyle kötü şeyler gelmiş, öyle kötü bir hayatın içine düşmüşler ki... Evlerine dönmeye yüzleri tutmamış, utanmışlar. Aptaloğlan adlı en küçük kardeşleri, ağabeylerini aramak için yollara düşmüş. Onları bulduğunda delikanlılar, Biz senden çok daha akıllı olduğumuz halde bir şey beceremedik. Sen şu beyinsizliğinle dünyayla başa çıkacaksın, öyle mi?" diyerek Aptaloğlan'la alay etmişler. Bremen Mızıkacıları Bir zamanlar adamın birinin bir eşeği varmış. Bu eşek yıllarca ekin çuvallarını bıkmadan usanmadan değirmene taşımış durmuş. Ama günün birinde artık gücü tükenmiş. İşe yaramaz hale gelmiş. Bunun üzerine sahibi onu boş yere besle-memeye karar vermiş. Eşek bunu sezmiş. Kaçıp Bremen'e doğru yola koyulmuş. Bremen'de, şehir bandosunda müzisyen olabileceğini düşünüyormuş. Çizmeli Kedi Bir Değirmencinin Üç Oğlu değirmeni, bir eşeği, bir de kedisi varmış... Değirmenci ölünce büyük oğlu değirmeni almış, ortanca oğlu eşeği, en küçüğüne de kedi kalmış. Küçük oğlan bu duruma pek üzülmüş. Mirasın en işe yaramaz kısmı bana kaldı, diye söylenmiş kendi kendine. Hansel ile Gretel Büyük bir ormanın kenarında, yeni evlendiği ikinci karısı ve iki çocuğu ile birlikte yaşayan yoksul bir oduncu varmış. Oğlunun adı Hansel, kızınınki de Gretel'miş. Günün birinde ülkede kıtlık başlayınca, oduncu günlük ekmeğini bile bulamaz olmuş. Kırmızı Başlıklı Kız Bir zamanlar küçük, sevimli bir kız varmış. Bu sevimli kızı tanıyan herkes onu çok severmiş. En çok da büyükannesi... Torununu hediye yağmuruna tutmak için yanıp tutuşurmuş. Günün birinde ona kırmızı kadifeden bir başlık hediye etmiş. Bu kırmızı başlık küçük kıza çok yakışırmış. Kız ondan başka başlık da giymek istemezmiş. Bu yüzden adını Kırmızı Başlıklı Kız" koymuşlar. Kurt ile Yedi Keçi Yavrusu Bir zamanlar yedi küçük yavrusu olan yaşlı bir keçi varmış. Bir anne yavrularını nasıl severse, bu keçi de yavrularını öyle severmiş. Günlerden bir gün, yavrularına yiyecek getirmek için ormana gitmeye karar vermiş. Gitmeden önce de hepsini etrafına toplayıp, Sevgili yavrularım, ben ormana gidiyorum. Kendinizi kurttan koruyun. Eğer kurt evimize girerse, parçanızı bile bırakmadan hepinizi yer. Pamuk Prenses ile Yedi Cüceler Kar taneleri gökyüzünden yere bembeyaz tüyler gibi süzülürken bir kraliçe, pencerenin kenarına oturmuş, dikiş dikiyormuş. Birden iğne eline batıvermiş- Üç damla kan, karların üzerine damlamış. Kraliçe, Ah keşke, teni kar gibi bembeyaz, yanakları kan kırmızısı, saçları pencerenin çerçevesi gibi kapkara bir çocuğum olsa! diye düşünmüş. Pasaklıbücüş Bir zamanlar bir değirmenci varmış. Çokyoksulmuş ama çok güzel bir kızı varmış. Değirmenci günün birinde ülkenin kralının yanına gidip onunla konuşma fırsatı bulmuş ve kendini krala önemsetmek için şöyle demiş: Benim bir kızım var, öyle hünerlidir ki, samandan altın iplik eğirir. Bunun üzerine kral değirmenciye, Bu pek hoşuma gitti. Eğer kızın gerçekten de söylediğin gibiyse, onu sarayıma getir de hünerini bir görelim! demiş. Rapunzel Bir Zamanlar Çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Sonunda Tanrı bu dileklerini yerine getirmiş. Kadın hamile kalmış. Bu kan kocanın evlerinin arka tarafında, ağaçlarla, çok güzel çiçeklerle dolu olağanüstü güzellikteki bir bahçeye bakan küçük bir pencere varmış. Uyuyan Güzel Bir zamanlar bir kral ve bir kraliçe varmış. Kan koca, Ne olur Tanrım, bir çocuğumuz olsun! diye her gün dualar ederlermiş. Ama ne yazık ki, bu dilekleri bir türlü yerine gelmezmiş. Günlerden bir gün, kraliçe banyodayken sudan dışarı bir kurbağa fırlamış. Kurbağa, kraliçeye şöyle demiş: Bir yıla kalmadan dileğin gerçekleşecek, bir kız çocuğu dünyaya getireceksin! Nemrut'un Sonu Efsaneler, binlerce yıl önceden kalma sözlü ve yazılı anlatılardır; bir bölümü gerçek olaylara dayansa da, insanın sınırsız hayal gücünden doğdukları söylenebilir. Efsanelerin çoğu inanışlara dayandırılır. Halkın umutlarını, özlemlerini, dünyaya bakışını efsanelerde buluruz. Bu yönüyle efsaneler, çağlar boyunca resim, şiir, tiyatro, roman gibi çeşitli sanatlara kaynak olmuştur. İnanç dünyasıyla ilgili Nemrut efsanesi de bunlardan biridir. Şanlıurfa'yı gezenler, anlatılan birbirinden ilginç efsaneleri dinlerler. Bunlardan birini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Karga Ay'ı Özgürlüğüne Kavuşturuyor Karga kurnaz bir kuştur.Asla güç kullanmaz.Daima aklını ve sihir gücünü kullanır;bazen de kendisini aptal durumuna düşürür.Karga çoğu zaman iyidir,bazen de kötüdür;ama her zaman güzeldir.Herşeyden öte,Karga güzel şeyleri sever,özellikle parlak şeyleri. Balina 'nın Şarkısı Yıllar yıllar önce Balina, tek bir renkten, siyahtan oluşuyordu. Ve bütün diğer deniz memelileri gibi suda yaşıyor, nefes almak için arada sırada suyun yüzeyine çıkıyordu. Ergenekon Destanı Üç bin yıl önce, Asya'nın hiçbir köşesinde Türk atlarının gitmediği, Türk okunun ötmediği yer kalmamıştı. Türklerle teker teker baş edemeyince, onlarca yabancı kavim birleşmişti. Bu kavimler intikam almak için sözleşmişler ve Türk yurduna yürümüşlerdi. Bozkurt Destanı Tarihte, Türk sözünü devlet adı olarak taşımanın onurunu ilk kez Göktürkler yaşadı. Moğolistan'ın Bugut bölgesinde, yüzlerce yıl önce yapılmış bir anıt mezar bulundu. Anıt mezarın bir yerinde kurttan süt emen bir çocuk kabartması vardı. Bu kabartma, bize Göktürk Hakanlığı'na vücut veren atalarımızın onurlu destanını anımsatmaktaydı. Parayı Veren Düdüğü Çalar Hoca bir gün pazara giderken, mahallenin çocukları Hoca'ya düdük ısmarlarlar. Çocuklardan birinin dışında düdük parası veren olmaz. Hoca pazar dönüşünde, çıkarır verir düdüğü para veren çocuğa. O da başlar düdüğü öttürmeye. Dütdüüüt. Diğer çocuklar hep bir ağızdan, Hani bizim düdüğümüz, hani bizim düdüğümüz? derler. Bakın, der Hoca, ders olsun size çocuklar. Parayı veren düdüğü çalar! Biraz Da Biz Ölelim Yaza rastladığı için çok sıcak geçen bir ramazan günü, Hoca'yı şakacı bir komşusu iftara çağırır. Sofraya otururlar. Ortaya buz gibi bir tas hoşaf gelir. Ev sahibi, Hoca'nın ve misafirlerin önüne küçük kaşıklar koyar. Kendi önüne de kocaman bir kepçe. İftar açıldığında, ev sahibi kepçeyi hoşaf tasına daldırıp içtikçe, Ohhh, öldüm, der. Hoca ve diğerleri küçücük kaşıkla hoşafın tadına bir türlü varamazlar. Hoca bakar ki olacak gibi değil, kepçeyi kaptığı gibi ev sahibinin elinden alır. ''Efendi, efendi' der ver şu kepçeyi de biraz da biz ölelim! Şahmaran'ın Kaderi Uygarlıklar beşiği güzel yurdumuzda her kentin, her köyün, dağın, taşın, akarsuyun, bitkilerin, hayvanların, gökte uçan kuşun, yerde sürünen yılanların bile bir efsanesi var. Bu efsanelerden biri de Şahmaran efsanesidir. Eski çağlarda yılana maran denilirmiş. Şahmaran ise yılanların şahı, kraliçesiymiş. Yüzyıllar önce Mersin'in bir ilçesi olan Tarsus'ta yeraltındaki bahçesinde yaşarmış. Şahmaran efsanesinin değişik biçimleri Anadolu'da anlatılır. Yılan vücutlu insan, kilimlerde, elişlerinde, tablolarda, takılarda, süslemenin en güzel örnekleri olarak kullanılmıştır. Biz gelelim efsanemize... Fareli Köyün Kavalcısı Bir zamanlar bir şehri fareler istila etmiş. Her çareye başvurmuşlar, denemedikleri yol, yöntem kalmamış, ama ne yazık ki farelerden, sıçanlardan kurtulamamışlar. Çirkin Ördek Yavrusu Yaz aylarıydı; doğa büyüleyici bir güzelliğe bürünmüştü. Ormanın yakınında eski bir çiftlik bulunuyordu. Burada bir anne ördek kuluçkaya yatmış, yavrularının yumurtadan çıkmasını bekliyordu. Sonunda yumurtalar birbiri ardına çatlamaya başladı; Cik Cik! sesleri duyuldu ve bütün ördek yavruları hareketlenip başlarını yumurtaların kabuklarından çıkardılar. Basat ile Tepegöz Gecelerden bir gece düşman ordusu Oğuz yurdunu basmıştı. Oğuzlar kaçarken Aruz Koca'nın küçük oğlu düşmüş, arandıysa da bulunamamıştı. Bir dişi aslan bu yavruyu buldu ve besleyip büyüttü. Bamsı Beyrek Bayındır Han, bir gün Bay Büre'ye neden üzgün olduğunu sordu. Bay Büre: Han'ım, bana yardımcı olacak bir oğlum yok. Ölürsem, arkamda kimse kalmayacak/' dedi. Bayındır Han ve beyler üzüldüler, Yüce Tanrı, sana bir oğul versin, dediler. Oğuz beyi Bay Biçen de: Yüce Tanrı bana da bir kız versin; Bay Büre'nin oğluna nişanlı olsun, dedi, beyler ona da dua ettiler. Tanrı, Bay Büre'ye bir oğul, Bay Biçen'e bir kız verdi. Keloğlanın Oyunu Irmaktan Çıkarır Koyunu Evvel Zaman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde,,. Develer tellal iken, ben ninemin beşiğini sallar iken... Dayım kırkından sonra kaval çaldı, ben de elli yaşımdan sonra masala daldım... Keloğlan ile Gülyüz Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, benden büyüğü var mı bunca yaman içinde? Ben diyeyim şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, Gümüş uçtu; Gümüş uçmadı, Memiş uçtu. Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı, bir de gördüm ki Keloğlan, yanında padişahın güzel kızı, bir seccadenin üzerinde süzüm süzüm süzülüp geliyor. Hadi canım sen de, demeyin. Ne maval, ne martaval; bu, yalnızca bir masal! SET-2 Altın Yağmuru Bir zamanlar, annesi de babası da daha önce ölmüş küçük bir kız yaşarmış. O kadar yoksulmuş ki, ne başını sokacak bir kulübesi ne de yatacak bir yatağı varmış. Bezelye Prenses Bir zamanlar bir kral varmış. Günün birinde, kralın biricik oğlu evlenmeye niyetlenmiş. Bu isteğini babasına bildirip kendisine bir eş bulmasını rica etmiş. Babası, " İsteğin yerine getirilecek sevgili oğlum, ama sen bir kral oğlusun ve bir prensesten başka kimseyle evlenemezsin. Buralarda ise gerçek bir prenses yok. Her yere haber salacağım. Belki uzak ülkelerden prenses olan bir gelin adayı gelir," demiş. Cüceler ile Ayakkabıcı Bir zamanlar bir ayakkabıcı varmış. Çalışkan ve dürüst bir adammış. Ama bir gün öyle yoksul düşmüş ki, elinde bir çift ayakkabı yapacak kadar deriden başka bir şeyi kalmamış... Dansa Giden Prensesler Bir zamanlar bir kral varmış, bu kralın da birbirinden güzel on iki kızı... Prensesler büyük bir salonda, yan yana sıralanmış yataklarda hep birlikte yatarlarmış. Akşamları kızları yataklarına girince, kral salonun kapısını kapatır ve kilitlermiş. Ama sabah olup da kapıyı açtığında, kızların pabuçlarının dans etmekten paramparça olduğunu görür ve bunun nasıl olduğuna hiç kimse akıl erdiremezmiş. Kar Nine Dul bir kadının iki kızı varmış. Kızlardan biri hem güzel hem de çalışkanmış. Öteki ise hem çirkin hem de tembelmiş. Ama kadın, öz kızı olduğu için çirkin ve tembel kızı daha çok severmiş. Evdeki en ağır işleri üvey kızına yaptırırmış. Zavallı kız, her gün sokaktaki bir kuyunun başında oturup, parmaklarından kan fışkırana kadar çıkrıkta iplik eğirmek zorundaymış. Kurbağa Prens ile Demir Henri Bir zamanlar, ülkelerden birinde bir kral yaşarmış. Bu kralın birbirinden güzel bir sürü kızı varmış, ama en küçükleri, hepsinin güzeliymiş. Küçük prenses o kadar güzelmiş ki, çok şey görüp geçirmiş olan güneş bile ne zaman onun yüzüne vursa, kızın güzelliğine şaşıp kalırmış. Külkedisi Bir zamanlar zengin bir adam varmış. Günlerden bir gün adamcağızın karısı hastalanmış. Kızına, Sevgili yavrum, iyi kalpli ve dürüst bir çocuk olursan, yüce Tanrı her zaman seni koruyacaktır. Ben de seni daima cennetten izleyecek, hep seninle olacağım, dedikten sonra gözlerini kapatıp son nefesini vermiş. Parmak Çocuk Bir zamanlar yoksul bir köylü varmış. Bir gün karısına demiş ki: "Keşke bizim de bir çocuğumuz olsaydı, ne kadar yalnızız! Evimizde çıt çıkmıyor!" Karısı iç çekerek, "Doğru!" diye cevap vermiş. "Çocuğumuz olaydı da, isterse parmak kadar olaydı!" Peri Anne Bir zamanlar kıyısında karısıyla birlikte bir oduncu yaşarmış. Kan kocanın üç yaşında bir kızları varmış. Anne baba çok yoksul olduklarından, günlük ekmeklerini bile zor kazanıyorlarmış. Kızlarını nasıl bakıp büyüteceklerini bilmiyor, buna çok üzülüyorlarmış. Şişedeki Cin Bir zamanlar yoksul bir oduncu varmış. Adamcağız sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar çalışırmış. Nihayet biraz para biriktirince oğluna demiş ki: "Sen benim tek evladımsın. Emeğimle kazandığım bu parayı senin okuman için harcayacağım. İyi bir öğrenim görürsen, ben yaşlanıp da çalışamaz hale geldiğim zaman, bana bakarsın." Bunun üzerine oğlan büyük bir okula gitmiş. Derslerine çok çalışmış, öğretmeninin takdirini kazanmış ve orada uzun süre kalmış. Kız Kulesi'nin Gizi Hem evvel zaman içinde varolmuş, hem şimdiki zaman içinde varolan, hem de gelecekte varolacak efsaneler sultanı İstanbul'un bağrındaki bir kulenin öyküsüdür bu. İstanbul'un her köşesi güzelliklerle, her köşesi gizlerle doludur İşte bu güzelliklerden biri de önünden her gün onlarca geminin geçtiği Kız Kulesi'dir. Kız Kulesi, İstanbul'un eski semtlerinden Üsküdar'ın sahilinde, kıyıya çok yakın mini mini bir adanın üzerinde beyaz bir kuğu gibi süzülüp durur. Üsküdar kıyılarından İstanbul'u seyredenler, kentin Kız Kulesi'yle nasıl bir renk ve canlılık kazandığını görürler. Görürler de, bu mini mini adanın onlarca efsanede söz konusu edilen öyküsünü bilen pek azdır. Karga İle Çulluk Karga obur bir kuştur. Ne kadar yemek yerse yesin Karga'nın karnı hep açtır.Ama karnını doyurmak için çalışmayı pek düşünmez.Bunun yerine türlü kurnazlık yapar.Ancak bu kurnazlıkları da sık sık geri teper. Karga Çilek Toplamaya Gidiyor Karga bir gün,arkadaşları Martı, Karabatak ve Pelikan'a hep birlikte çilek toplamayı önerdi. Senin kanonu kullanabiliriz,dedi Martı'ya.Pelikan'a ise,Çilekleri de senin sepetine koyarız,dedi. Arkadaşları bu öneriyi kabul ettiler. Oğuz Kağan Destanı Türk Hakanı Kara Han'a müjdeler ulaştı: Ay Han'ın bir oğlu oldu, gözleri aydınlandı, ışık doldu." Ay Han yavrusunu kucağına alıp emzirmek istedi. Çocuk, Boş yere uğraşma yazık sana. Meme değil, aş ekmek gerek bana! dedi. Uç günlük çocuğun konuştuğunu gören Ay Han korktu. Çocuk yine konuştu: Ey ana, güzel ana. Sebep yoktur korkmana. Oğuz'dan zarar gelmez sana! dedi. Böylece, kendi adını kendisi koymuştu. Göç Destanı Uygur ülkesinde, Tulga ve Selenga ırmaklarının birleştiği yerde, Hulin Dağı vardı. Her yönden, dağın yamacındaki ulu kayın ağacı tüm görkemiyle görülürdü. Bir gün, Tanrı Ulgen'in gizli hazinelerinden bir ışık aktı. Işık, aklardan ak, sütten yumuşaktı. Hulin Dağı'ndan aştı, ulu kayın ağacının üzeri ona duraktı. Hulin Dağı, bir tatlı mavilikle donandı. Beklenen an, bu andı. Tulga ve Selenga kayın ağacına baktı. Bir ürperti, bir coşku yanıldı bütün çevreye, güne, geceye... Ye Kürküm Ye Hoca bir gün, çağrıldığı ziyafete, eski elbisesi ile gider Hiç kimse Hoca'ya ilgi göstermez, buyur etmez. Bu duruma canı sıkılan Hoca, nedenin kıyafeti olduğunu düşünerek, evine gidip yeni aldığı kürkünü giyer, tekrar ziyafet verilen eve gelir. Hoca'yı kürküyle görenler, onu kapıda karşılayıp baş köşeye alırlar. Sıra yemeğe gelince, Hoca kürkünün ucunu sofraya uzatarak, Ye kürküm ye/ demeye başlar. Bundan bir şey anlamayanlar, Hayır ola Hoca, ne oluyor? deyince, Hoca da, İtibar bana değil, kürke olunca, bu yemekleri yemek elbette onun hakkıdır! der. Ya Tutarsa Hoca bir gün, elinde bir bakraç yoğurtla Akşehir Gölü'nün kıyısına gelir. Başlar göle kaşık kaşık yoğurt atmaya. Onu böyle gören köylüler, "Hoca hayır ola, ne yapıyorsun?" diye sorarlar. Hoca da, "Göle maya çalıyorum," der... Köylüler şaşırır: "Hoca" derler, "göl hiç yoğurt tutar mı?" Hoca muzip muzip gülerek, "Ben de biliyorum" der, "göl yoğurt tutmaz, ama ya tutarsa!.." Truva'nın Tahta Atı Marmara bölgesinin güzel kenti Çanakkale, ulusal kurtuluş savaşında 1915teki şanlı direnişin anıtıdır; Çanakkale Savaşında kazanılan zafer, Çanakkale geçilmez! sözünü bütün dünyanın belleğine kazımıştır. Çanakkale topraklan doğa, kültür ve tarih bakımlarından çok zengindir. Gelibolu Yarımadası'nın karşısında, efsanelere konu olmuş bir kent vardır. MÖ 3000 yılında kurulmuş olan bu kentin adı Truvadır. Eski adı Troia olan bu kent, MS 500 yılına kadar dokuz kez yıkılıp yeniden kurulmuştur. Kral Çıplak Bir zamanlar bir kral yaşarmış. Bu kral, güzel, yeni elbiselere bayılır, şık görünmek uğruna bütün parasını harcarmış. İşi gücü yeni giysilerini göstermek için bir fırsat yaratmakmış. Tiyatroya, askerleriyle görüşmeye, orman gezintilerine sadece yeni giysilerini göstermek için gidermiş. Kibritçi Kız Korkunç bir soğuk vardı; kar yağıyordu ve akşam karanlığı bastırmak üzereydi. Yılın son gecesiydi, yani yılbaşı gecesi. Bu soğukta, bu karanlıkta, sokakta küçük bir kız çocuğu, başı açık ve yalınayak yürüyordu. Deli Dumrul Duha Koca'nın oğlu Deli Dumrul, Oğuzların konup eğleştiği yerde, kurumuş bir dere yatağının üzerinde köprü yaptırmıştı. Köprünün bir başında duruyor, geçenden otuz üç akça, geçmeyenden de döve döve kırk akça alıyordu. Deliliği, zorbalığı erdem sanıyor, ününün dört bir yanda duyulmasını istiyordu. Boğaç Han Han Bayındır, yılda bir kere şenlik düzenleyip Oğuz beylerini konuk ederdi. Yine bir şenlikte, bîr yere ak çadır, bir yere kızıl çadır, bir yere kara çadır kurdurmuştu. Çocuğu olmayanı kara çadıra yerleştirin, altına kara keçe döşeyin, önüne kara koyun yahnisinden getirin; yerse yesin, yermezse, kalksın gitsin. Oğlu olanı, ak çadıra; kızı olanı, kızıl çadıra yerleştirin. Oğlu kızı olmayana Yüce Tanrı kötü dua etmiştir; biz de kötü dua ederiz, bunu böyle bilsin, dedi. Yitikçibaşı Keloğlan Bir varmış bir yokmuş, o günlerin masalları çokmuş. Masalların çok olduğu yerlerde, ayağı taşa değmedik it, gurbete gitmedik yiğit olmaz derlermiş. İşte bunun için, Keloğlan yanarmış için için. Sonunda düşünmemiş yoğunu varını, vermiş kararını. Dengini hazırlamış, garip anasıyla helalleşmiş, çıkmış gurbetin yoluna. Keloğlan Zengin Olmuş Evvel Zaman içinde Kalbur saman içinde; deve tellal iken, pire berber iken, ben dayımın beşiğini tıngır mıngır sallar İken, aşağıdan bir gürültü koptu. Eyvah! dedim, Şimdi bunlar susmazlar, dayımı uyutmazlar. İki kalktım, bir hopladım. Yüz basamak merdiveni bir çırpıda atladım. Baktım, bir kuru kalabalık. Nereye gidiyorsunuz böyle? dedim. Keloğlan'ı karşılamaya! dediler. Niye? diye sordum, Keloğlan zengin olmuş da! diye yanıtladılar.